Sanayi devriminden bu yana üretim sistemleri büyük evrimler geçirdi. Ancak bugün artık yalnızca üretmek değil, bunu sürdürülebilir ve çevre dostu biçimde yapmak da bir zorunluluk hâline geldi. Avrupa Yeşil Mutabakatı, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve karbon nötr hedefleri, küresel rekabet ortamında firmaları çevresel sorumluluklarını yerine getirmeye zorluyor. Türkiye’deki sanayi işletmeleri de bu dönüşüm sürecinde hem uyum sağlamak hem de rekabet gücünü korumak için önemli adımlar atmak durumunda.
Bu kapsamda, TÜBİTAK tarafından başlatılan yeşil dönüşüm odaklı destek programları, sanayi kuruluşlarına yol göstermekte ve somut kaynaklar sunmaktadır.
TÜBİTAK’tan Yeşil Sanayi Hamlesi: 1832 ve 1833 Destek Programları
TÜBİTAK, sanayide yeşil dönüşümü hızlandırmak amacıyla 1832 Sanayide Yeşil Dönüşüm Çağrısı ve 1833 SAYEM Yeşil Dönüşüm Çağrısı olmak üzere iki önemli çağrıyı hayata geçirdi. Her iki çağrı da sanayi kuruluşlarının çevresel performanslarını artırmalarına ve yeşil teknolojilere geçiş yapmalarına yönelik faaliyetlere destek vermektedir.
1832 çağrısı, Ar-Ge faaliyetleri yürüten sanayi kuruluşlarının prototip geliştirme, saha testleri, gibi ileri teknoloji çözümlerine odaklanmalarını hedeflemektedir. Özellikle enerji verimliliği, atık geri kazanımı, karbon salımının azaltılması ve yenilenebilir kaynakların kullanımı gibi alanlarda geliştirilecek projeler öncelikli olarak desteklenecektir.
1833 çağrısı ise daha çok kurumsal dönüşüm, kapasite artırımı ve teknik altyapı iyileştirmesi odaklıdır. Sanayi kuruluşlarının yeşil dönüşüm süreçlerinde ihtiyaç duyduğu ölçüm altyapısı, izleme sistemleri, eğitim faaliyetleri, danışmanlık hizmetleri gibi operasyonel ve yönetsel kapasiteler bu destek kapsamında geliştirilebilmektedir.
Bu sayede firmalar yalnızca teknolojik olarak değil aynı zamanda organizasyonel olarak da yeşil dönüşüme hazır hâle gelirler.
Yeşil dönüşüm yalnızca bir çevre politikası değil ekonomik sürdürülebilirliğin de anahtarıdır. Karbon ayak izini azaltan, kaynak kullanımını optimize eden ve çevre regülasyonlarına uyum sağlayan işletmeler; yatırım alırken, kredi kullanırken ve ihracat yaparken avantaj elde etmektedir. Nitekim Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik kriterleri, tedarik zincirlerinin yeniden şekillenmesine ve “yeşil olmayan” firmaların dışlanmasına yol açmaktadır.
Sonuç olarak, yeşil dönüşüm bir tercih değil; artık bir rekabet eşiği ve bir yükümlülüktür. TÜBİTAK’ın 1832 ve 1833 çağrıları, bu dönüşüm sürecinde firmaların yalnız bırakılmadığını, kamu kaynaklarıyla desteklendiklerini açıkça göstermektedir. Sanayide rekabet gücünü artırmak, çevresel regülasyonlara uyum sağlamak ve yeni pazarlara açılmak isteyen her işletmenin, bu çağrılara kulak vermesi artık stratejik bir gerekliliktir.